Güne dair: Ekonomiden anlamam. Piyasalar niye çalkalar, döviz

Soru
Güne dair Ekonomiden anlamam. Piyasalar niye çalkalar, döviz niye düşer, artar; altın bundan sonra nereye gider bunlardan da çoğu zaman pek anlamam. Bizim memlekette bu işlerden anladığını söyleyenlerin çoğu malumunuz futboldan da iyi anlarlar; o konuda da halimiz ortada... Bildiğim bir şey varsa o da benim gibi üç üniversite bitirmiş, uzmanlığı (bütün gün uğraşısı) mühendislik sistemlerinde parametre sezimi, kestirimi, ileriyi tahmin etme (ecnebicesi prediction, ki bunlar borsa analizinde vs bolca kullanılır) olan birisi dahi bu piyasa işlerine pek bulaşmamalı diye düşünüyorum. Sistem tümüyle rastgelelik (stochastic) arzetseydi dahi gene yorumlayıp çıkartırdınız içinden birşeyler, ama ben sistemin belirli (deterministic) olduğunu düşünüyorum. Yani birileri yazıyor senaryoyu, kukla misali işletiyor perdenin arkasından, sazanların çoğu da takılıyor ağa. Bazıları son anda, şansları var da tam doğru anı yakalayabilirlerse, kaçıp ağdan kurtulabiliyorlar. Bir nevi kumar gibi yani, hep kumarhaneciler kazanıyor, kaç tane kumarbaz kazanabiliyor ki... Birşeyleri sert şekilde yükselterek kazanan bu mihraklar benzer şekilde düşürerek de kazanırlar. Ben derim ki hayata çok fazla kısa vadeli kar, zarar amaçlı değil de uzun vadeli, rasyonel bakmalı. Şimdi bugünlerde altın arttı mı arttı, dolar, euro arttı mı arttı, parasını TL'de tutanların parası da en azından azalmadı...Ev fiyatları da az bir şey gevşemiştir muhakkak... Yapılacak şey belli. Eğer olası bir kriz durumunda (içinde bulunduğumuz durum kriz midir değil midir bilemem) iş kaybetme riski yoksa, evlendirilecek (altın alınacak) çocuk yoksa yaşama, yani daha iyi evlere yatırım yapmanın zamanıdır. Ben şuna inanıyorum Her ne kadar kabul etmesek de Türkiye'de toplumsal yaşam hızla artan bir ivmeyle batılılaşıyor, hayatın her noktasına standartlar geliyor. Bu yavaş yavaş olduğundan belki değişimi çok iyi farkedemiyoruz. Benim yaş 35. Bizim jenerasyon bence geçiş jenerasyonu. Bizden sonrakilerin artık hemen hemen hepsi internetle, kırk milletten gelen uydu yayınlarıyla büyümüş, hepsi az çok İngilizce bilen, pek ayakları bizler gibi çamura basmamış nesilden olacak. Bunların artık babadan, dededen kalma derme çatma bir evde yahut sokak aralarında rastgele bir mütahitin küçük bir arsaya sıkıştırdığı evde oturmayı kabul etmelerini tasavvur etmemiz hayalperestlik olur. "Boşu boşuna aidat veriyoruz çok kullanmadığımız havuza, evi değiştirdiğimizde havuzsuz bir eve geçsek olur mu?" diyoruz bizim çocuğa da "cık, ben havuz isterim" diyor. Bu örnek bağlamında bakınca dahi, güvenlikli, hatta belki yüzme havuzlu sitelerin standart olması kaçınılmaz. Biz buna "kullanıcı standardı" diyelim. İstanbul'a baktığınız zaman konutların yüzde kaçı böyledir? Sizin elinizde bir istatistik var mı bilemiyorum ama tek haneli olduğunu tahmin etmek zor olmasa gerek. Bu bağlamda alınacak çok yol var... Gelelim bir de üretici tarafında olması gereken standartlara. Hala öyle midir bilemiyorum ama bizim site yapılırken, yedi sekiz yıl kadar önce, mevsimlik işçileri inşaatın bir odasında, sağlıksız koşullarda, topluca "barınırken" görüyordum. Sigorta falan da tahminim hak getire. Benzer şekilde mantolama yapılırken hayatlarını hiçe sayan "cambaz" inşaat işçilerini hiçbir güvenliği olmayan uyduruk iskelelerde kattan kata hoplaya hoplaya geçerlerken izlerken benim de yüreğim hop hop ediyordu. An itibariyle durum hala aynı mıdır bilemiyorum ama bu da böyle kalmaz, kalmamalı... Bize ucuza ev inşa edilecek diye insanlar hayati tehlikeye sürüklenmemeli. Finlandiya'da basit bir bina inşaatı için hazırlanan baraka ve iskeleleri görmüştüm. İçimden "bunlar burada resmen iki inşaat yapıyorlar" diye geçirmiştim, "önce kendileri için, sonra müşterileri için..." Bizde de bu tarz "üretici standartları" er geç gelmelidir. Esasında sorum da bunun üzerine kurulu? Böyle sıkı standartlar gelir mi, getirilmesi hükümet tarafından istenen, düşünülen birşey mi, yoksa aksine arzu edilmeyen bir durum mu? Piyasanın dinamizmi (her sektörde aslında) sanki bu paldır küldür halimizden geliyor çünkü ve standartlaşma beraberinde maliyet artışı da demek. Batılılaşmanın, batıyla entegrasyonunun (sizin bahsettiğiniz yabancılara mülk edinme kanunu gibi) beklenen bir başka sonucu da fiyatların da birbirine yaklaşması. Buna da "batılılaşma standardı" diyelim. En son internette araştırdığımda Paris'te ortalama m2 fiyatı 10.000 Euro idi, merkez konumlarda bu 12.000 Euro'ya kadar çıkıyormuş. Şaka gibi, m2 si 25 ila 30 bin TL... İstanbul ortalaması nedir, 1000TL desek yeridir sanırım (hadi niteliklileri 2000+)...Tamam İstanbul Paris değil ama öte yandan Paris de hiçbir zaman İstanbul olabilecek bir yer değil ) Hele on kat, yirmi kat değerli olmayı hiç haketmiyor. Şimdi "Bazıları İstanbul'da emlak fiyatlarını düşürmeye çalışıyorlar" diyorsunuz ya bence mevcut tablo aslında başardıklarını gösteriyor; Avrupa'yla aramızda uçurumlar var... İyi değil bence bu durum. Atalarımızın canları pahasına aldıkları toprağımız, üzerine inşa ettiklerimiz çok mu değersiz? Bence kanun çıkar da yabancılar da ev alabilecek olursa, İstanbul'da (ve dahi tüm Türkiye'de) bazılarının arzu ettiğinin aksine fiyatların artırılması bir Milli Politika olarak benimsenmeli. Dar gelirlilere gene TOKİ ev yapar ne de olsa. Aksi taktirde, gene ezik oluruz; bizim Hasan gidip Fransa'da, Almanya'da ancak bir stüdyo daire alabilirken, Cedric ya da Hans gelir aynı paraya bizde en geniş ve lüks daireyi alıp keyif çatar. Çok uzattım; sözün özü, bazıları kızacak da olsa, temenni olarak belirttiğim bu üç standart sanki yüksek olasılık olarak da gözüküyor ve ben inanıyorum ki şu an İstanbul'da evler bedavadan biraz pahalı...



Yanıt : ) O kadar da değil...
Tebernüş Kireçci tarafından yanıtlandı.
10 Ağustos 2011 | 00:11 ahmet baştuğ 1093 Kişi okudu

Yorumlar

    Henüz yorum yok.
    Üye işlemlerinden üye olup / giriş yaparak sizde yorum yapabilirsiniz. Üye işlemleri için tıklayın